Eniştesi İsmet Yılmaz’ı Soma’daki maden kazasında kaybeden Ünal Değirmenci de “Ne bilelim öyle oturuyorduk evde. Televizyon açıktı. Saat 15.10’muydu farkında değilim. Trafo patlamış madende” dediler diye anlatıyor kara haberin yayıldığı ilk dakikaları. Saatler ilerledikçe can sıkıcı haberler gelmeye devam ediyor ve yerin altında mahsur kalan madencilerin sayısının arttığı bildiriliyordu. 17 Ağustos depreminden sonra 13 Mayıs Soma faciası da toplumsal hafızamızda kara bir leke olarak kalacağa benziyordu. Maalesef yanılmadık... Madenci yakını analar, babalar, enişteler, kardeşler, konu komşu herkes apar topar evlerinden çıkıp yakınlarından haber alabilmek için maden ocağının yolunu tutmuştu. İşte bunlardan biri de Değirmenci ailesiydi. Ünal Değirmenci de yanına kız kardeşini alarak eniştesinin çalıştığı maden ocağına doğru yola çıkmış ve 45 dakika sonunda Soma’ya varmıştı. Etraf kızılca kıyamet; haberi alan herkes oradaymış. “Ana baba günü gibiydi. Girilecek gibi değildi. Ocağın ağzına kadar her yer çember altına alınmıştı. Güvenlik içinden geçemedik. İnsanlar boynu bükük öyle bekliyordu” diye anlatıyor Ünal Bey.
Acının merkezi Soma’da gözler maden ocağına çevrilmiş içeriden gelecek umutlu haberi bekliyordu herkes. Kiminin yaralı bedeni kiminin cesedi taşınıyordu sedyelerde. Ünal Bey ve kız kardeşi de saatlerce bir haber beklemiş nihayet İsmet Bey’in İzmir’de bir hastanede olduğu bilgisi gelmiş. Hemen yola çıkmış Değirmenci ailesi. İki gün hastane kapısında beklemişler. Ancak ne ölüsünden ne dirisinden bir haber gelmiş. Sonra Kırkağaç’ta morgda olduğu söylenmiş İsmet Bey’in. İşte o an kız kardeşini tutabilene aşk olsun. Kendini yerden yere atmış… Ünal Bey, “Biz gidemedik de bizim eniştenin amcaoğulları morga gidip teşhis etti” diyor. Sonrası malum cenazeyi alıp köye gitmişler ve defnetmişler. Bütün aile yıkılmış bu haberle. “Bildiğiniz gibi değil, çocuklar perişan, kız kardeşim perişan. Böyle olaylar olmasaydı iyiydi ama oldu. Ne yapacaksın işte olan şeyin önüne geçilmiyor. Eskiler ‘Yangınla suyun önüne geçilmez’ der. Bu acılar hepimizin boynunu büktü” diye anlatıyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: “40’larındaydı daha. Üç çocuğu vardı. Kız kardeşim çalışmıyor, ne yapsın. Üç çocuğuna kim bakacak? Birileri yardımcı olur da okul masraflarını öderse çok iyi olur. Devletimizin okutma imkânı olursa, onu bekliyoruz. Siz söyleyin, biz ne yapalım? Nasıl karşılayalım, çok zor. Hangi birine bakalım? Büyük hastanelerde çalışıyor, en ufak oğlan okuyor, ortanca da yeni bitirecek okulu. Devlet elinden gelen yardımı yaparsa çok memnun kalırız. Yeter ki çoluk çocuk mağdur duruma düşmesin. Dua ediyoruz Allah’a. Keşke böyle bir şey olmayaydı daha iyiydi ama ne yapalım, oldu. Elimizden geldiği kadar birbirimize destek olacağız, yardım edeceğiz. İnsan kardeşini bırakıp da gidemez ki. Kurban olduğum Allah’ım geride kalanlara sabır versin.”
Ünal Bey de yıllarca maden ocağında çalışmış. Şimdi emekli. Oğlu devralmış görevi, o da maden ocağında çalışıyor. Ünal Bey’in gönlü müsaade etmese de oğlunun kurtarma ekibinde çalışmasına izin vermiş. “Telefonla aradı sabah ‘üzülme baba çalışmak zorundayız’ dedi. Ne bileyim, insanın yüreği dayanmıyor artık. Daha önce başımıza böyle bir olay gelmedi ki. Bugüne kadar böyle acı yaşanmadı, böylesi görülmedi. Tehlike yoktu bizim zamanımızda. Olurdu da, bu kadar olmazdı. Bir keresinde kömür ateş almış ve ortalığı duman basmıştı. Sobada yanan kömür nasıl kıpkırmızı olur işte ocakta da kömür tutuştuğu zaman aynısı olur, öyleydi. Ama hemen elektriği kesip önlem almışlardı o zamanlar. Allah’a şükürler olsun ki bu kadar zayiat verilmemişti. Bu sefer önlem alamadılar mı, ne oldu, bilmiyoruz ki. Böyle bir olay yaşandı işte. Ne diyeyim. Patronun ne suçu olacak ki. Patron sadece aldığı parayı bilir. Ocağın yöneticileri, mühendisleri, her şeyi var. Yöneticilerin dikkatsizliği. Gelen pis hava ocağın içine girmiş.
Çalışılan yerde millet kaçamamış işte. Kaçan kaçtı, kaçamayan içeride kaldı. Ölen ölüyor, geride kalan yanıyor işte. (
Kaynak: Akşam - 18 Mayıs 2014 (Sibel Ateş Yengin)Çalışılan yerde millet kaçamamış işte. Kaçan kaçtı, kaçamayan içeride kaldı. Ölen ölüyor, geride kalan yanıyor işte. (
http://www.aksam.com.tr/ekler/pazar/geride-kalan-yaniyor/haber-308630
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder